Saadet Partisi Tekirdağ İl Başkanlığı Çorlu’da KHK mağdurları ile ilgili bir basın açıklaması yaptı.
Çorlu
Belediye Meydanında gerçekleştirilen basın açıklamasına Saadet Partisi Tekirdağ
İl Başkanı Feti Pehlivan, İl Başkan Yardımcısı Murat Vakitçi, Çorlu İlçe Başkanı
Aytuğ Aslan, Çerkezköy İlçe Başkanı Mehmet Kalyon, partililer ve vatandaşlar
katıldı.
“Adalet Mülkün
Temelidir. Mülk İse Devlettir”
Saadet
Partisi Gençlik Kolları Tekirdağ İl Başkanı Muhammed Yaman okuduğu “KHK
Kıskacında İnsan Hakları” başlığındaki basın açıklamasında; “Kıymetli hemşerilerimiz,
değerli yol arkadaşlarımız, basınımızın ve emniyetimizin güzide temsilcileri. Burada
olmanızdan, davetimize göstermiş olduğunuz icabetten dolayı her birinize ayrı
ayrı teşekkür ediyorum. Yeryüzünde, bölgemizde ve ülkemizde yaşanan süreçler
göz önüne alındığında böylesine kritik bir dönemde, ülkenin problemlerini
bilen, ülkenin içinden geçtiği süreci yakından takip eden, ülkenin
problemlerini çözebilecek yegâne reçeteyi elinde tutan SAADET gençliğinin
gayreti bu ülke için hayatidir. Aralık ayı denildiği zaman akıllara “İnsan
Hakları” gelmektedir ve insan hakları denildiğinde de yine akıllara; genelde
dünyamızın ve özelde ülkemizin ihtiyaç duyduğu en hayati kavram olan ”ADALET”
gelmektedir. Adalet tesis edilmedikçe, hukuk tam manasıyla herkesi kapsamadıkça
bizler buradan haykırmaya devam edeceğiz. Bugün bu haykırışımız; “KHK
Kıskacında İnsan Hakları” üzerine olacaktır. Devlet zulüm ile ayakta duramaz.
Bu sebeptendir ki adalet mülkün temelidir. Mülk ise devlettir. Devlet ise
adalet temeli üzerine kuruludur” ifadelerine yer verdi.
“15 Temmuz’da
Yaşadığımız Hain Darbe Kalkışmasını Kınıyoruz”
Saadet
Partisi Gençlik Kolları Tekirdağ İl Başkanı Yaman açıklamasına; “Kıymetli misafirler,
değerli basın mensupları. Adaletten yoksun olanların sebep olduğu talihsiz bir
gece yaşandı ülkemizde. 15 Temmuz darbe girişimi. 15 Temmuz’da yaşadığımız hain
darbe kalkışmasını kınıyor ve Saadet Partisi olarak 50 yıllık mücadele
tarihimizde olduğu gibi bugün de her türlü vesayet uygulamasının karşısında
olduğumuzu yineliyoruz. 15 Temmuz tarihi bize her şeyden çok daha fazla olarak
hukuka, adalete, insan haklarına karşı duyarlılığa olan ihtiyacımızı
göstermiştir. Bu olay, birlik içinde, barış içinde bir arada yaşama irademizin
de hakka ve hukuka dayanması gerektiğini bize göstermiştir. Ne var ki 15
Temmuz’dan sonra yaşanan süreç, aynı zamanda Türkiye için bir ayıp olarak da
tarihe geçmiştir. İki yıl süreyle devam eden OHAL uygulaması aracılığıyla hukuk
ve temel insan hakları askıya alınmış ve bu iki yıllık süre içinde adeta
seçimlere OHAL koşulları altında girilmiştir.
Yargıya
güvenin %20’lere düştüğü, Meclis yanı sıra yargının da iktidara bağlandığı bu
günlerde Türkiye bir hukuk devleti olmaktan giderek uzaklaşmaktadır. Bunun bir
göstergesi olan Kanun Hükmünde Kararnamelerle insanların temel hak ve
hürriyetlerini kısıtlamaktadır. Çıkarılan KHK’lar ile ihraç edilen yaklaşık 100
binin üzerinde kişi bulunmaktadır. Bu insanların bir kısmı somut delil
olmaksızın şüphe gibi öznel yargılarla,
bir
kısmı sosyal medya paylaşımları nedeniyle, bir kısmı sadece hükümete muhalif
insanlar olmaları nedeniyle ihraç edilmişlerdir. Üstelik bu ihraçlara karşı
etkin bir itiraz yolu da açılmayarak hukuk kat be kat çiğnenmiştir.
OHAL
kapsamında bugüne kadar yayımlanan 32 KHK ile 100 yirmi beş bin 800 kamu
görevlisi meslekten ihraç edilmiştir. Soruşturmalar kapsamında şu ana kadar 446
bin kişi hakkında işlem yapıldı. Halen 100 bin 661 soruşturma, 48 bin 390 dava
bulunmaktadır. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu adı altında kurulan komisyon
bir yılı aşkın bir süredir yapılan 125 bin ihracı incelemekteyse de şu ana
kadar daha 50 bin dosyayı bile görmüş değildir. Adeta bir onay makamı gibi
çalışan Komisyon, inceleme için bir zamanla da sınırlandırılmış değildir.
Ne
yazık ki dosyaların tamamının incelenip mahkemeye gitmesi için öngörülen süre
beş yıldır. Cezai soruşturmaya uğrayan mağdurların %46’sı hakkında henüz
iddianame bile düzenlenmiş değildir. Önümüzdeki beş yıl boyunca, ihraç edilmiş
100 bin kişinin, henüz suçlu olup olmadıkları bile belirsizken ve henüz suçluyu
belirleyecek bir ölçüt adil bir şekilde ortaya konulmamışken, Meclis İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun raporuna göre, cezaevlerinde 743'u annesiyle
kalan bebekler olmak üzere toplam 3 bin çocuk varken,
Doğum
yaptığı gün ceza evine konulan anneler varken, Komisyon ve mahkeme kararıyla
beraat etmelerine rağmen binlerce kişi halen görevlerine iade edilmemekte, beraat
alan insanların yaşamlarını nasıl idame ettirecekleri ise bilinmemektedir. Bunca
insanın hukuki, ekonomik ve sosyal haklardan mahrum bırakılmaları,
pasaportlarını
kullanamadan, bir işe girip çalışamadan, toplumdan dışlanarak yaşamaları
beklenmektedir.
Ülkemizde
normalleştirilmek istenen, “önce cezalandırıp sonra gerekçe bulma”
uygulamasının artık son bulması gerekmektedir” ifadelerine yer verdi.
“Mazlumun
Yanında Saf Tutacağız”
Yaman
açıklamasının sonunda ise; “Şayet bir hukuk devleti olabilmek istiyorsak artık
OHAL uygulamasına son verildiği gibi OHAL aracılığıyla işlenen insan hakları
ihlallerini, hukuksuzluğu ve her türlü yanlış uygulamayı da sonlandırmak
zorundayız. Binlerce yılın bilgeliği bize şunu öğretti ki; adalet devletin
temeli ve özüdür.
Adaletten
ve hukuktan saptığımız ölçüde kendimizi bir belirsizliğe ve karanlığa mahkûm
ediyoruz demektir.
Saadet
Partisi olarak buradan ifade etmek isteriz ki bizler; adaletin ve haklının yanında
olmaya devam edeceğiz. Her nerede bir mazlum varsa dili, rengi ve inancı ne
olursa olsun biz orada saf tutacağız. İktidar sahiplerine açık çağrımızı tekraren
yinelemekte fayda görüyoruz. ‘Devlet zulüm ile ayakta duramaz’ Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor ve basın açıklamamıza katılımınızdan
ötürü de teşekkürlerimizi sunuyoruz” dedi.